Tebenni Olayı

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt



 Cahiliye döneminde bir çocuğu evlat edinmek isteyen kişi bunu halkın önünde bildirerek yaptığı zaman, o çocuk, evlat edinen kişinin öz oğlu sayılır, evlat edenin ismini alır ve birbirlerine varis olurlardı. Bu olaya Tebenni denmektedir. Baba oğul arasındaki bütün hukuki işlemler, evlat edinen ile evlatlığı arasında da aynen geçerli olduğu gibi, evlat edinilen, evlat edenin kızını veya herhangi bir yakın akrabasını kendisini eş olarak alamaz, evlat edinende, kendi öz evladında olduğu gibi evlat edindiği kimsenin boşadığı veya dul eşiyle hiç bir şekilde evlenemezdi..


Tebenni konusu ayrıca bir hadiste de geçer..
Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor: “Ebu Huzeyfe İbnu Utbe İbni Rebi’a İbni Abdi Şems radıyallahu anh -ki bu zat Bedir gazvesine katılmıştı- Sâlim’i evlat edinmiş ve kardeşinin kızı Hind Bintu’I-Velid İbni Utbe İbni Rebi’a ile evlendirmişti. Sâlim ise, ensardan bir kadının azadlısı idi: Nitekim, Resülullah aleyhissalâtu vesselam da Zeyd radıyallahu anh’ı evlat edinmişti. Cahiliye devrinde kim bir adamı evlat edinirse, halk bu adamı evlat edinen kimseye nisbet ederek çağırırdı. O, ayrıca yeni babasına varis de olurdu. Bu tatbikat Rab Teâla’nın şu kavl-i şerifleri nazil oluncaya kadar devam etti. (Meâlen): “Onları kendi babalarına nisbet edin. Allah katında doğru olanı budur. Eğer babalarının kim olduğunu biliyorsanız, zaten onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. (Ahzab 5)
Buhari, Nikâh 15, Megazi 11;
Nesâi, Nikâh 8, (6, 63-64);
Ebu Dâvud, Nikah 10, (2061).
Ahlaki değerler açısından bakıldığında bu olayda hernekadar bir sakınca görülmemekteyse de, Kuran’a göre Allah, evlatlık kurumunu kaldırmayı uygun görmüştür.. Özellikle, Peygamberin, evlatlığının karısı ile evlenmesi gündeme gelince, konu ile ilgili ayetler göndermeye başlayarak önce Tebenni olayını yasaklamış, daha sonrada Peygamberini evlatlığının boşadığı karısı ile bizzat kendisi evlendirmiştir ki, evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenmek isteyen diğer Müslümanlara bu konuda bir güçlük olmasın… Bu yaklaşım sadece İslami düşünceye ait bir yorum değil, Ahzab 37. ayetin içeriğidir.
Ahzab 37. ayetde konu edilen kişi, önceleri Hatice’nin kölesi durumunda, daha sonraları ise Muhammed’in evlatlığı olan, Zeyd ibn Harise’dir.
Zeyd, 8 yaşlarında, Kayn Ibn Cisr oğulları tarafından annesinin yanından kaçırılarak Mekke’nin en büyük panayırı olan Ukaz çarşısında satılığa çıkarıldığında, Hatice’nin yakın akrabası Hakim ibn Hizam tarafından, Hatice için 400 dirhem karşılığında satın alınır.. Hatice, Muhammed ile evlendiğinde, Zeyd’i Muhammed’e hediye eder ve Muhammed’de Zeyd’i kendisine işlerinde yardımcı yapar. Aradan zaman geçer.. Bu süre içinde Zeyd yeni hayatına alışır. Köle olarak satılmasına rağmen, köle muammelesi görmemektedir.. Hatice gibi zengin bir kadının, ve Muhammed gibi saygınlığı olan bir kişinin yardımcısıdır ve hayatından mutludur.. Bir gün, oğlunun Muhammed’in yanında olduğunu öğrenen baba Harise, yanına kardeşi Kab’ı da alarak Mekke’ye gelir ve Muhammed’i bulur. Ukaz panayırında oğluna ödenen fidyeyi geri ödeyerek oğlunu geri almak istediğini söyler.. Muhammed, Zeyd’i çağırır. Zeyd, gelenlerin babası ve amcası olduğunu tasdik eder. Bunun üzerine Muhammed, Zeyd’e isterse kendisinin yanında kalabileceğini, isterse babası ile gidebileceğini söyler.. Zeyd, “Harise benim babamdır ama ben kimseyi sana tercih edemem, sen de benim babam yerinesin” der.. Zeyd’in bu konuşması üzerine, Muhammed, Zeyd’i Kabe’nin önünde orada bulunanların karşısında evlatlık olarak aldığını beyan eder ve ona kendi ismini verir.. Zeyd ibn Harise’nin soyadı değişerek Zeyd ibn Muhammed olur.. Bu durumdan Zeyd’in babası da hoşnut kalarak geri döner.
Hikayenin buraya kadarki kısmı bütün tarihçiler tarafından aynı şekilde anlatılmış olmakla beraber, bundan sonraki kısımlar farklı anlatılar içerir..En güvenilir İslam tarihçisi olarak bilinen Taberi hikayeyi şu şekilde nakleder..
Tanrı elçisi günün birinde Zeyd’i aramak üzere onun evine gelir. Kapıda yünden örülmüş bir perde asılıdır. Peygamber kapının önündeyken rüzgar perdeyi kaldırır. O anda Zeyneb içerde çıplak olarak bulunmaktadır.. Tanrı elçisinin gözü ona ilişir, güzelliği hoşuna gider ve kalbinde iz bırakır.. Akşam olupda Zeyd eve gelince, Zeyneb ona Peygamberin geldiğini söyler.. Zeyd, “ Eve girmesini rica etmeli idin” der.. Zeyneb, “ Eve girmesini rica ettiysemde girmedi..” der.. Zeyd, “ Peki ayrılırken bir şey soylemedi mi ..” der.. Zeyneb, “Kalpleri değiştiren Tanrı kutludur dedi” der… Bu söz üzerine Zeyd, Muhammed’in Zeyneb’e aşık olduğunu ve onunla evlenmek isteyebileceğini düşünerek, onun yanına gider ve “Ey Tanrı elçisi, evime geldiğini söylediler, babam ve anam sana feda olsun, eve girmeliydin.. Zeyneb hoşuna gitmiş olabilir, eğer hoşuna gittiyse hemen boşarım” der… Muhammed, “Karın hakkında bir şüpheye mi düştün ? ” diye sorar.. Zeyd, “ Ey Tanrı elçisi, hiçbir hususta ondan şüphelenmedim ve ondan hayırdan başka bir şey görmedim” der.. Muhammed ona, daha sonra Ahzab Suresi 37. ayette de bahsi geçen “Eşini tut, Allah’dan kork” sözlerini sarfeder. Ancak herşeye rağmen Zeyd, ne düşündüyse Zeyneb’i boşar..
( Zainab Bint Jahsh and her marriage with Muhammad: Annals of al-Tabari, 2:563 )
Bu olay, Mahmud Esad’ın, Tarih-i Din-i İslam kitabında da Kadı Beyzavi tefsirinden ve Taberi tarihinden alındığı şekli ile anlatılırsa da, Mahmud Esad olayı Taberi ve Kadı Beyzavi’nin anlattığı şekilde kabul etmez.
Mahmud Es’ad- Tarih-i Din-i İslam ( Syf. 603 )
Zeyneb binti Cahş ile Evlenmesi
Zeyneb’in babası, Huzeyme kabilesinden Cahş bin Rebab bin Ya’mer’dir. Anası, Rasul-ü Ekrem hazretlerinin halası Umeyne binti Abdülmuttalib’dir.
Asıl ismi Berre idi. Rasul-ü Ekrem hazretleri Zeyneb ismini verdi. Künyesi Ümmül Hakem’dir. Evvelce Zeyd bin Harise’nin zevcesi idi. Onu Hazreti Peygamber evlendirmişti. O boşadıktan sonra Ümmehat-ı müminin sırasına girmiştir.
Kadı Beyzavi tefsirinde ve Taberi tarihinde ve diğer siyer kitaplarında deniliyorki, Zeyneb bir sene kadar Zeyd ile hayatını devam ettirdikten sonra bir gün Resul-ü Ekrem hazretleri Zeyd’i görmek üzere evine geldi. Kapıyı açınca Zeyneb’i açık saçık bir halde gördü. Yüzünü çevirip Zeyneb’in nerede olduğunu sordu. Zeyneb dışarı gittiğini söyledi. Hazreti Peygamber Zeyneb’i her vakit görürse de, o halde görmediğinden pek makbul göründü. Tekrar bakmak istemişse de de bakmayıp, – Ey kalbleri ve gözleri çeviren Allah’ım senin şanın pek yücedir, diyerek geri döndü.
Ancak, Taberi ve Beyzavi’nin anlatılarını kabul etmemekle beraber, 604. Sayfada yer alan Zeyneb ile ilgili ifadelerinde çelişkiye düşer.
Zeyneb’den şöyle rivayet edilir: Rasul-ü Ekrem hazretlerinin beni görüp beğenmesinden sonra Zeyd benimle evlilik münasebetinde bulunmadı.
Zeyneb’in bu ifadesi zaten Taberi’nin anlatımını tamamlamaktadır.
Daha önce de belirtildiği gibi, Cahiliye dönemi Arab geleneklerine göre, kişilerin, öz oğullarının boşadıkları karıları ile evlenmeleri mümkün olmadığı gibi, evlat edindiklerinin de öz oğulları durumuna gelmelerinden dolayı, aynı şekilde evlatlıklarının da boşadıkları karıları ile evlenmeleri mümkün değildir.. Ahzab 4 bu soruna çözüm getirir..
“Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, zihar yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerine tutmadı.. ve evlatlıklarınızıda öz oğullarınız olarak tanımadı..Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.”
( Burada, evlatlık konumunun Allah tarafından kabul görmediği belirtilirken, neden bu konunun zihar konusu ile aynı ayette birleştirilerek, her ikisine birden yasak getirilmesi dikkat çekicidir.. Bilindiği gibi, cahiliye döneminde kişiler evlenirlerken, evlendikleri kadınlara bir mehir biçerlerdi. Bu mehir, onları boşadıkları taktirde kendilerine ödenmesi gereken para veya malın miktarını belirlemekteydi.. Bir kısım Araplar, karılarından mehir vermeden kurtulmak için, onları boşamaz ve kendilerine “sen artık bana anamın sırtı gibisin” diyerek her türlü karı koca ilişkisini keserlerdi..Buna “Zıhar” denirdi.. Bu durumda, kadın o erkeğin karısı olmaktan çıkar, onun anası yerine geçer ve adeta sadece ev işlerinde yardımcı bir kişi durumuna gelirdi. Ahzab 37 bu adeti ortadan kaldırarak zıhar konusunda doğru bir iş yapmış oluyor ancak, bir doğrunun yanına bir yanlışı yerleştirerek, o yanlışı, bir doğrunun altında saklar niteliktedir.. Ayrıca, burada bahsi geçen zıhar konusundan da anlaşıldığı gibi, kadını boşarken mehir vermenin, bir kısım İslami Düşüncenin iddia ettiği gibi İslam ile gelmiş bir kural olduğunu değil, Cahiliye döneminden kalma bir adet olduğunu göstermektedir..)
Ahzab 4 ayetle birlikte, Zeyd, evlatlık durumundan çıkmıştır.. Ancak, Zeyd hala, Zeyd Ibn-i Muhammed’dir ve adınında değişmesi gerekmektedir.. Arkasından, Ahzab 5 gelir…
“ Evlat edindiklerinizi, babalarına nispet ederek çağırın, Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu taktirde onları din kardeşleriniz ve gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin..”
Zeyd bu şekilde tekrar Zeyd Ibn-i Harise olur.. Ve oğul olma durumundan çıktığı için, Muhammed’in Zeyneb’le evlenebilmesine mani onemli bir engel de ortadan kalkar.. Burada akla gelen bir soru da, neden her konuda Peygamberine karşı uyarıcı olan Tanrı’nın, Muhammed, Zeyd’i evlatlık alırken bu ayeti göndermediği ve aradan onca zaman geçtikten ve bu Zeyneb olayı meydana çıktıktan sonra, acele olarak evlatlıkların kabul edilmedikleri ile ilgili bir ayetin ortaya atıldığıdır..
Bu boşanmanın ardından, Muhammed kendisine Ahzab 37 ayetin geldiğini söyler..
“ Resulüm, hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye, “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” diyordun. Allah’ın açığa vuracagı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karıları ile ilişkilerini kestiklerinde müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir..” Bu şekilde Ahzab 37 de gelerek Muhammed’e göre Allah’ın emri yerine gelmiştir.. Bu ayet Kuran’da üzerinde en çok tartışılan ayetlerden biridir.. Burada İslami düşünce, ayette yer alan “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” ifadesini, Taberi’nin hikayesinde anlattığı şekilde değilde, Zeyd’in, eski bir köle olmasından dolayı Zeyneb tarafından hakir görüldüğü için, kendisini Muhammed’e şikayet etmesi üzerine, Muhammed’in Zeyd’e karşılığı olarak yorumlar. Bu düşünce şekli tartışmalıdır çünkü, Zeyd yeri yurdu belli olmayan rastgele bir insan değildir. Babası Harise, Beni Kelb kabilesindendir, annesi ise Tay kabilesinden Suda’dır. Herşeyden önce, Zeyd’in durumundaki bir insanın Muhammed’e onun halasının kızını şikayet etme gibi bir cesaret göstermesi pek mümkün değildir.. Daha da önemlisi, Muhammed’in sözünden kesinlikle çıkmayan, onun bir dediğini iki etmeyen, ve onun için her an canını vermeye hazır olan Zeyd’in, kendisine, “eşini yanında tut, Allah’tan kork” demesine rağmen, Muhammed’i gene de dinlemeyerek, karısını, yani kendisi için her an ölmeye hazır kişinin halasının kızını boşamaya cesaret etmesinin ne derece akla yatkın olduğu da tartışmalıdır..
Herşeyden önce, evlatlığın karısı o mümin kişinin gelinidir. Gelin ise o kişiye baba diye hitap etmektedir.. Kim olursa olsun, böylesine bir davranışa Tanrı’nın onay verdiğini iddia etmek de oldukça düşündürücüdür..
Ahzab 37 ayetin gelmesiyle birlikte, Tanrı’dan, Peygamberin evlatlığının karısı ile evlenebileceğine dair onay çıkar.. Arkasından, Ahzab 40 ayet, Zeyd’in babası olmadığını bir defa daha vurgular..
33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Daha sonra Kuran’da İslami çevrelerin dışında bir çok tartışmaya sebeb olan Ahzab 50. ayet Peygambere hala kızını helal kılar..
50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Genelde toplumumuzda da, benzer evliliklerin yapıldığını görmekle beraber dayı, amca, teyze, hala çocukları yarı kardeştir denir.. Ancak Ahzab 50. ayet kişinin kendisine yarı kardeş durumundaki hala kızını helal etmektedir… Bu ayetteki, “Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri” tanımına da ayrıca dikkat etmek gerekir.. Allah, gece baskınlarında ele geçirilen, zavallı masum savunmasız, kızları bir mal gibi görüyor ve onları ganimet olarak Muhammed’e veriyor ve de helal kılıyor.. ! Allah’ın kendi kullarını gene kendi kullarına ganimet olarak vermesi konusunda İslamcı zihniyetlerin hiçbir ahlaki kavrama sığmayan farklı düşünce ve yorumları ayrıca bir tartışma konusudur ..
Şimdi bu hikaye ile ilgili olarak, İslami zihniyetlerin yaklaşımı, Zeyneb’in, Zeyd ile olan evliliğinin Muhammed’in zoru ile yapıldığı, Zeyd eski bir köle olduğu için, Zeyneb’in, Zeyd’i devamlı hakir gördüğü ve Zeyd’in de bundan son derece rahatsız olduğu ve bu nedenle hem Zeyd’in, hem Zeyneb’in birbirlerinden boşanmak isteğinde olduklarıdır.. Hernekadar İslam tarihçisi Taberi farklı bir anlatım sunmaktaysada hikayenin buraya kadar ki kısmı doğru olabilir.. Zeyd ile Zeyneb gerçekten geçinememiş olabilirler.. Ancak, bu yanlış evliliğin daha fazla sürmesini istemediği, veya bu geçimsizlik nedeni ile, Zeyd’in Zeyneb’i boşamasından dolayı, Zeyneb’in düştüğü sosyal çıkmazı telafi etmek amacı ile, Muhammed’in Zeyneb’i almış olduğuna inanmak veya olayı bu doğrultuda göstermeye çalışmak pek mantık çerçevesinde görünmemektedir.. Sonuç olarak, Zeyneb’le Zeyd her ne kadar geçinemiyorlar olsa da salt geçinememelerinden dolayı boşandıkları savı düşündürücüdür.. Taberi’nin, anlatımına göre Zeyd’in Muhammed’e karşı daha önceki konuşmaları, Zeyd’in bu evlilikten şikayet ettiği şeklinde değildir.. Eger öyle olsaydı, Peygamberini her konuda uyaran Tanrı’nın, Zeyd ile ilgili bu ayetleri en başından, Zeyneb ile Zeyd’in evlenmemeleri konusunda Muhammed’i, uyaracak şekilde gelmezmiydi.. ? Zeyd’in söylendiği gibi Zeyneb’den şikayetleri olsaydı, Muhammed Zeyneb’in kendisi ile konuşarak, Zeyd’e karşı yanlış davranışlarda bulunmamasını istemezmiydi..?
Burada iki önemli nokta vardır.. Birincisi kişilerin evlatlıklarının oğul sayılması, dolayısı ile, boşadıkları karıları ile evlenmelerini yasaklayan Cahiliye dönemi Arab geleneği ki bu belli ahlak anlayışı içinde kalan bir toplum kuralıdır.. İkincisi, amca, hala, teyze, dayı, kızları ile olan evliliklerin kabilelere göre tartışmalı olduğudur.
Zeyneb, hem Muhammed’in halasının kızı, hem de hicrette yanında olanlardandır.. Ahzab 50 ayet de, seninle hicret eden amca, dayı, hala, teyze kızları diyerek Zeyneb’i işaret etmemişmidir..? Bir an için peygamberin evlatlığının karısı ile olan evliliğini bir kenara bırakalım ve diğer müminlerin durumuna bakalım.. Herşeyden önce, çok daha önemli konular dururken, müminlerin evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenebilmeleri için Tanrı’dan çıkacak onay nekadar önemli bir konudur ki, bu konu üzerine uzun uzun ayetler yazılmıştır..! Bir mümin, kendisine bir evlatlık almıştır.. Dolayısıyla evlatlığının karısı, o müminin gelinidir.. O gelin de, o evlatlıkla evli olduğu sürece, o kişiye baba olarak hitab etmektedir.. Gün gelir, evlatlık karısını boşar ve o mümin kendisine onca yıl baba diyen gelini ile evlenir, ve Tanrı, hangi ahlak anlayışına yakıştığı belli olmayan bu davranışa onay verir.. Bu da düşündürücüdür..
Son olarak bazı İslami kesimlerin ortaya attıkları diğer bir iddiada, Taberi’nin genelde İslam tarihçileri arasında en güvenilir olanı olarak bilinmekle beraber, bu hikayedeki anlatımı zamanla insanların kafasında, peygamberin evlatlığının karısına olan yaklaşımları ile ilgili, İslam peygamberini sorgulamaya yönelik düşüncelere yol açtığı için, Zeyd ve Zeyneb konusundaki hikayeyi kendi kafasından uydurmuş olduğu şeklindedir. Öncelikle Taberi, Kuran tefsirlerinin yanı sıra İslam literatüründeki en büyük tarihçi olarak bilinir.. Aynı şekilde, diğer Arap tarihçileri, Ibn’ul Arabi ve Vakıdi’de, bu olayı benzer şekilde anlatmışlardır.
Ahzab 60 ve 61 nolu ayetlerin içeriklerindeki tehdit dolu ifadelerin de neye istinaden tehditkar oldukları da düşündürücüdür.. Zeyneb olanları yakın bir arkadaşına mı anlatmıştır da oradan da şehirde bir dedikodu başlamıştır, bu bilinmiyor.. Ancak bilinen bir şey varsa, o da Kuran
Ahzab 60. Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.
Ahzab 60 ayetin dedikoducularla ilgili cezaların yeterli olmadığı düşünülmüş olsa gerek bir sonraki ayetle dedikodu yaptığı düşünülen kimselerin cezası ölüm olarak belirlenir..
61. Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler.
Aşağıdaki hadis te, Ahzab 60 ve 61 ayetlerin, ne maksatla yazıldığını açıkça ortaya koymaktadır..
744 – Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) demiştir ki: “Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu âyeti gizlerdi: “(Habibim) hatırla o zamanı ki; Allah’ın kendisine -İslâm’la- nimet verdiği ve senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zâta sen: “Zevceni uhdende tut. Allah’tan kork” diyordun da Allah’ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha lâyıktı. Şimdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Tâ ki oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini almakta) mü’minler üzerine günah olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir” (Ahzâb, 37). Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyneb’le evlenince: “Oğlunun helâllığıyla evlendi” dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti indirdi: “Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkiyle bilendir” (Ahzâb, 40). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Zeyd’i küçükken evlât edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti inzal buyurdu: “Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esâsen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da” (Ahzab, 5).
Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3206);
Müslim, İman 287, (177);
Buhârî, Tevhid 22.
Bu konuyla ilgili olarak İslami düşünce, buradaki ayetleri ve Peygamberin davranışlarını olabileceğinin hayli ötesinde bir iyimserlikle yorumlama ve açıklama çabası içindedir..Bu yaklaşımları ve konuyla ilgili çelişkileri sırayla belirleyecek olursak;
1- ”Zeyd eski bir köle olduğu için, Zeyneb’in kendisini hakir gördüğü ve bu nedenle geçinemediklerinden dolayı Zeyd’in Zeyneb’i boşadığı” şeklindedir..
Bu görüşün doğruluğu şüphelidir. Zeyd aslında doğuştan bir köle değildir.. Kelb kabilesinden Harise’nin oğludur.. Annesi, Tay kabilesinden Suda’dır. Ayrıca, Muhammed tarafından da kendisine hiç bir zaman köle muammelesi yapılmamıştır. Muhammed’in işlerinde ona yardımcı olmuştur. Dolayısı ile Zeyneb’in, Zeyd’i bir köle gibi görerek onu hakir görmesi anlayışını getirmek ve boşanmalarına sebeb olarak göstermeye çalışmak ne derece doğrudur ?
2- Zeyd’in Peygamber’in kesinlikle sözünden dışarı çıkmadığı, onun için her an canını vermeye hazır olduğu bilinir.. Peygamber ise Zeyd’e, Taberi’nin hikayesinde anlatıldığı şekli ile “eşini tut, Allah’dan kork” demiştir.. Bu ifade aynı şekilde Ahzab 37. ayette de yer almaktadır.. Burada akla gelen ilk soru, Peygamber’in sözünden kesinlikle çıkmayan, hatta onun için canını vermeye hazır olan Zeyd’in, eğer gerçekten Peygamberin bu sözlerinde samimi olduğuna inanmışsa, hangi cüretle Peygamber’in halasının kızını boşamaya cesaret ettiğidir.. Muhammed’in, Zeyd’den açıkça karısını boşamasını isteyeceği beklenemiyeceğine göre, Zeyd’in, istiyorsan Zeyneb’i boşarım demesine karşın, Peygamber’in, karını tut demesi normaldir..
3- Allah’ın Resulü, Zeyd’e, Allah’tan kork, eşini yanında tut, diyerek, Zeyd’in, Zeyneb’den ayrılmaması konusunda bir hüküm vermiştir.. Bu laf Ahzab 37 ayete de hüküm olarak geçmiştir ve Kuran’la sabittir.. Ancak, bir önceki ayete de tamamen ters düşmektedir.
[size=3]Ahzab 36 ayet, Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Demektedir.. Yani burada verilen hükme göre Zeyd’in kendi başına hareket etmesi zaten söz konusu değildir.. Bu bir çelişki değilmidir..?
Eğer gerçekten Zeyd, eşini yanında tut, sözündeki samimiyete inanmış olsaydı, bu hükme rağmen Zeyneb’i boşamaya yanaşabilirmiydi..?
Aslında, Ahzab 36 ayetin, Zeyneb’i, Zeyd’e vermek istemeyen, Zeyneb’in babası, Cahş bin Rebab bin Yamer ile, annesi, aynı zamanda Muhammed’in halası, Umeyne binti Abdülmuttalib için yazıldığı söylenir. Bu durumda da, ayrı bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Daha sonra boşanmaya gidecek bir evliliğe Tanrı herhangi bir uyarıda bulunmadığı gibi rıza göstermekte ve dahası bu evliliğin olması için ayet göndermektedir.
4- Ahzab 37. ayette dikkati çeken ve İslami kesim tarafından farklı yorumlanmaya çalışılan bir diğer ifade de, “Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun.” sözleridir.. İslami kesime göre bu ifade, Zeyneb’in boşandıktan sonra, toplum içinde zora düşen sosyal durumu ve ayrıca evlatlıkların boşadıkları karıları ile müminlerin evlenebileceklerini gösterebilmesi ile ilgilidir.. Salt bu nedenden dolayı Muhammed’e böyle bir ayetin geldiği iddia ediliyorsa, öncelikle Allah’ın bu ayeti gönderirken, Peygamberinin bu olaydan dolayı zan altında kalabileceğini bilmesi gerekmezmiydi..? Herkesçe bilinir ki, bu konu bugün İslam dünyasını en çok rahatsız eden konuların başında gelmektedir.. Bir an için Allah’ın gerçekten ayetler gönderdiğini kabul edelim, hiçbir tutarlı ve akılcı yaklaşımı olmayan ayetlerle, bu tartışmalara sebebiyet vermesi, herşeyi önceden bilen Allah için mümkünmüdür..?
5- Ahzab 37.Ayete geçmiş olan sözlerle ilgili bir başka soru da şudur..Eğer ki, “Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun.” ifadesi, Muhammed’in, Zeyneb’e karşı duyduğu ve daha sonra nasıl olsa kendisi ile evliliğe dönüşeceğinden, herkes tarafından bilinmesi kaçınılmaz olan hislerin, halkına karşı önceden ayet içindeki açık bir bildirisi değilse, Muhammed, Allah’ın açığa vuracağı şeyi önceden nasıl biliyordu ve bu hüküm, mademki müminlerin lehine bir durumdu, kendisi bunu hangi gerekçe ile içine gizlemekteydi..?
6- Eğer herşeye rağmen, Zeyd, Peygamber gerçekten rıza göstermediği halde karısını boşamakta ısrar etmişse, bu olayda geçimsizliğin ötesinde başka nedenleri de aramak gerekebilir.. Ahzab 60 ve 61 ayetler dikkatlice okunarak göz önüne alınacak olursa, Muhammed’in Zeyneb’i zamansız ziyaretinin daha sonra aralarında cinsel bir yakınlaşma olduğu söylentilerine dönüşmesi de düşündürücüdür.. Konunun geçtiği diğer ayetlerin hemen arkasından gelen, Ahzab 61 de, bu konu hakkında konuşanların öldürüleceği açıkça belirtilmiştir..
7- Gene İslami görüşe göre, Muhammed, aslında Zeyneb’e aşık olmamıştır çünkü Zeyneb, onun halası Ümeyne binti Abdulmuttalib’in kızıdır ve kendisinin evine Zeyneb, Zeyd ile evlenmeden önce bir çok kere girip çıkmıştır, isteseydi Zeyneb’i, Zeyd ile evlendireceğine kendisi onunla evlenirdi.. denir.
Önce hikayede anlatıldığı şekli ile Zeyneb’i çıplak olarak görene kadar kalbinde kendisine karşı bir arzu oluşmadığı düşünülebilir. Ancak bundan daha önemli bir neden vardır ki o da Muhammed’in ilk ve kendinden 15 yaş büyük karısı Hatice’dir.. Hatice hayattayken Muhammed için bir başka kadının varlığının olabileceğini düşünmek mümkün değildir.. Nitekim, Muhammed’in Hatice ile 23 senelik evliliği sırasında, bir başka kadının varlığı hiç bir sekilde söz konusu olmamıştır ancak, Hatice’nin 619 yılında ölümünden hemen sonra Peygamberin hayatında üst üste gelen çok eşlilik dönemi başlamıştır.. Bu durumda Zeyneb’le Zeyd’den önce Muhammed’in kendisinin evlenebilmesi zaten olanaksızdır.. Ayrıca, bir varsayım olmakla birlikte, o zamana kadar geçerliliğini koruyan, dayı veya hala kızları ile olan evliliklere sıcak bakmayan cahiliye dönemi anlayışının da, Muhammed’in Zeyneb’e daha önce yaklaşamamış olduğunun bir göstergesi sayılabilir..Ahzab 50 ayet, Peygambere kuzenlerini helal kılmakta, Nisa 23 ayette de, kuzenler evlenilmeyecekler listesinde yer almamaktadır.
8- Gene denir ki, Zeyd, Zeyneb’i boşadıktan sonra, Muhammed, kendisi ile evlenmek zorunda kalmıştır, çünkü bu boşanmanın ardından Zeyneb’i kimse kendine eş olarak almak istememiştir. Bu durumdan dolayı Zeyneb ve ailesinin onurları zedelenmiştir.. Bunu tamir etmek de Muhammed’e düşmüştür..
Buna da inanmak oldukça zor.. Zeyneb bilindiği kadarı ile, zengin bir aileye mensup oldukça güzel bir kadındır. Ortada kalması için pek bir sebeb yoktur .. Kaldı ki Zeyd ile Zeyneb’in boşanmalarının ardından Zeyneb’in bir başka biri ile evlenmesi için ne kadar zaman beklenmiştir de bu süre zarfında Zeyneb evlenememiştir ve bunun kefaletini ödemek Muhammed’e düşmüştür..!? Bu varsayımlar maalesef, daha önce de Ayşe ile olan evliliğinde olduğu gibi, Muhammed’in zaaflarını örtmeye çalışan basit İslami düşünce oyunları olmaktan öteye gidememektedir.. Bilindiği gibi, aynı İslami zihniyet, Muhammed’in Ayşe’ye 6 yaşında nikah yapıp, 9 yaşında gerdeğe girmesini, Ayşe’nin bir hamiye muhtaç olmasına bağlamak ister.. Ancak, Ayşe’nin Ebu Bekir gibi zengin bir babası olduğu hernasılsa unutulur.. Hiçbir aklın, hiç bir mantığın, kabul edemeyeceği bu tür yaklaşımların sadece İslami düşüncelerden çıkması da bir o kadar düşündürücüdür..
9- Ahzab 37. Ayet, evlatlıkları karıları ile ilişkilerini kestiklerinde müminlerin o kadınlarla evlenebilmeleri için, müminlere bir güçlük olmasın diye Allah’ın nikah kıydığını iddia etmektedir.. Bu ayeti daha sonraları Zeyneb, her defasında kendi nikahının Allah tarafından kıyıldığını öne sürerek peygamberin diğer eşlerine karşı bir üstünlük olarak kullanmıştır.. Bu konudaki hadis şu şekildedir.. 49- …. Bize İsa ibn Tahman tahdis edip şöyle dedi; Ben Enes ibn Malik ( R ) ‘ten işittim, şöyle diyordu; Hicab ayeti ( el-Ahzab 53 ) Zeyneb bintu Cahş’ın evlenmesinde indi. Peygamber (S) o gün Zeyneb’in düğün yemeği olarak insanlara et ve ekmek yedirdi. Zeyneb de Peygamber’in diğer kadınlarına karşı övünüp iftihar ederdi ve ;
- Şüphesiz Allah Taala beni Peygamber ile göklerde nikah etti. Çünkü, ” Zevvecnakeha = Biz seni Zeyneb’le evlendirdik” Buyurdu derdi..
Sahih-i Buhari/ Kitabu’t-Tevhit/7291-49
Kuran’a göre Allah göklerde paygamberine nikah kıymaktadır.. Böyle bir yaklaşıma ve kısır tasviri döngüler içinde Allah’ın nikah kıydığına inanmanın, hangi öğretinin şekillendirdiği kafa yapılarında görülebildiği malumdur. Böylesine bir olayda, salt Allah’ın ayetleridir sanrısı ile formatlanmış beyinlerin, konuları bir takım ulvi nedenlerle bağdaştırma çabası hangi mantıkla bağdaşabilir. ?
10- Zeyneb’in nikahı Allah tarafından kıyılmıştır.. O halde ona göre bir kutlama gerekmektedir..Bu nedenle Muhammed daha önce hiçbir karısına yapmadığı töreni Zeyneb’e yapmıştır.
3934 – Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Zeyneb Bintu’l-Cahş’ın düğününde verdiği ziyafeti, diğer zevcelerinin hiç birinin düğününde vermemiştir. Bu düğünde bir koyun kesti.”
Buhari, Nikah 68, 69;
Müslim, Nikah 87, (1428);
Ebu Davud, Et’ime 2, (3743). Bir rivayette şöyle der: “(Zeyneb’in düğününe gelenlere doyarak sofrayı) terketmelerine kadar ekmek ve et yedirdi.”
Allah her nedense, Muhammed Zeyneb’i çıplak görene kadar müminlerin, evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenebilmelerine olanak veren bir ayet göndermeyi düşünmemiştir. 
Bir müminin, kendisine baba diye hitap eden bir kızla evlenebilmesi için, Allah’ın, ayet indirdiğine inanmak, üstelik ona halasının kızını helal ettiğini kabul etmek, Allah’ın yüceliğine inanmakla ne derece doğru orantılıdır..? Herhalde bu soru, İslam çerçevesinde ahlaki değerlerini muhafaza eden, Peygamber Efendimiz ne yaptıysa muhakkak ulvi bir nedeni vardır, şeklindeki peşin hükümlü yaklaşımlardan hiçbir zaman vazgeçemeyen dini bütün Müslümanların cevap vermesi gereken soruların başında gelmektedir..










0 yorum

Leave a Reply

Copyright 2013 Risale-i Ateizm All rights reserved Designed by Risale-i Ateizm