Kurbanın Kökeni

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt


İslam’da kurban sözcüğünün Arapçadaki k-r-b-kurb kökünden geldiği ve Arapça’da -an eki olmadığından, kurban sözcüğünün Farsça’dan geçtiği öne sürülür. Doğrusu İbranicedeki “korban” sözcüğünden geldiğidir. Kurbanın Arapça karşılığı ise “zibh”tir.

Kurbanın kökeninin paleolitik çağa yani taş devrine kadar dayandığı tahmin edilmektedir. Platon’a göre kurban, ilahlara sunulan armağandır. Armağan sunmanın nedeni, insanlara korku veren doğa olaylarını ilahların kızgınlığına bağlayıp onlara hoş görünmeye çalışmaktır. Eski toplumlarda kurban, bir bitki olabildiği gibi, bir hayvan ve insan da olabiliyordu. Bu açıdan kurban, kanlı kurban ve kansız kurban olarak iki türe ayırılabilir.
Kurban armağanı bireysel veya topluca ayin törenleriyle sunulur. Seçilen kurbanın, bitkiler içinde ürünün en kaliteli, hayvanlar içinde de en besili, en sağlıklı olmasına özen gösterilir.  Kurbanlar, tapınakların sunaklarında sunulduğu gibi, sunulan ilahın cinsine göre değişik yerlerde de sunulabilir. Örneğin dağda, deniz kenarında, yeraltında veya mezarlarda. Kurban ayinleri genellikle hasat döneminde yapılır. Ayrıca ilk ve  son başaklar biçilmez, tarlada bırakılır. Tohum ekenler kadın olur ve  cinsel objeler kullanılır. Kurban, armağan olmasının yanında tarım ve bereketle olduğu gibi cinsellikle de yakından ilişkilidir.
Eski Türklerde Kurban:
Türklerin eski inanç sistemine göre aşağı yukarı kurbansız ayin yapılmaz. Kurban mefhumunun da eski Türkçede tam karşılığı kesin olarak bilinmemektedir. Günümüz Türk boylarında tayılga ve hayılga kelimeleri varsa da, Moğolcadan geçtiği düşünülmektedir. Saha Türkçesinde kurban anlamına gelen kereh sözü vardır. Oyunun iştirakıyla ruhlara sunulan kurbana denilir. Kurban edilen atın, sırıklara takılan derisine de bu ad verilir. Eski Türk yazıtlarında da bu kelimeyi görmek mümkündür.
Kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı denilen buğday, süt, kımız, yağ gibi armağanlar ile  yalma denilen ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başı-boş salıverilen hayvanlardır. Bu tür kurbanlara eski Türkler “ıduk” demişlerdir. Bunun kelime karşılığı “salıverilmiş”, “gönderilmiş” demektir. Terim olarak “tanrıya gönderilmiş, tanrıya bağışlanmış hayvan” anlamını taşır. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz.
En önemli kurban attır. Attan sonra koyun gelir. Gerek bugün Kök Tengri dinini devam ettiren Türklerde, gerekse müslüman olmuşlarda kurban için en makbul hayvan erkek olanlardır. Dede Korkut hikayelerinin kahramanları Oğuz Türkleri kurban olarak “attan aygır, deveden buğra, koyundan koç” kesmişlerdir. Kırgız ve Kazaklarda da aynı motiflere rastlanılır.
Kurban edilen hayvanların kemikleri kırılmaz. Köpeklere verilmez. Ateşe atılır veya yere gömülür. Bazı özel törenlerden soma kurban kemikleri toplanarak, bir kaba konulup, kayın ağacına asılır. At kurbanlarının kafatası ise bir sırık üzerine konulur.
Sümerlerde Kurban:
Asurlularda kesilen oğlak ya da kuzu gibi yavru hayvanların, insanların bütün günahlarını temizleyeceklerine inanılır. Babil’de haftanın yedinci günü olan cumartesi ugursuz sayılır ve bu ugursuzluktan kaçınmak için adaklar adanıp kurbanlar kesilir. Sümerlerde en degerli kurban kuzudur. Ancak domuz da dahil diğer hayvanlar da kurban edilirler. Bir hastanın günahlarına karşılık olarak domuz kurban edilir ve hayvanın gövdesi altı parçaya bölünerek hastanın üzerine bırakılır. Kutsal sularla yıkanan hastanın başı için domuzun başı, karnı için domuzun karnı ve diger organları içinde domuzun organları kişinin günahlarına karşılık olmak üzere cinlere sunulur.
Azteklerde İnsan Kurbanı:
Aztekler güneş tanrısına günlük besin olarak insan kanı ve yüreği sunmak gerektiğine ve “güneş insanları” olarak kendilerinin de tanrıya bu kurbanı bulmakla yükümlü olduklarına inanırlardı. Kurban yürekleri quauhtlehuanitl’e (yükselen kartal) sunulur ve quauhxicalli’de (kartal vazosu) yakılırdı. Savaşta ya da sunak taşında ölen savaşçılara quauhteca (kartalın insanları) denirdi. Savaşçıların öldükten sonra, ilkin güneşin parlak kuyruğunun bir parçasına dönüştüğüne, dört yıl sonra da sonsuza değin kolibrilerin bedeninde yaşamaya başladıklarına inanılırdı.
Aztek yılının ikinci dinsel tören ayı olan Tlacaxipehualiztli’de (İnsanlann Yüzülmesi), rahipler yüreklerini çıkararak insanları kurban ederlerdi. Daha sonra bu kurbanların yüzülerek sarıya boyanan ve teocuitlaquemitl (altın giysi) denen derilerini üzerlerine giyerlerdi. Öteki kurbanlar ise bir çerçeveye bağlanarak oklarla öldürüldü. Yere damlayan kanlarının verimli ilkbahar yağmurlarını simgelediğine inanılırdı. Xipe Totec, onuruna söylenen bir ilahide, Yoalli Tlauana (Gece İçkicisi) olarak anılırdı. Bunun nedeni bereketli yağmurların gece yağdığına inanılmasıydı. Aynı ilahide Xipe Totec’e, bereketin simgesi Ouetzalcoatl’ı getirdiği ve kuraklığı önlediği için şükranlar sunulurdu.
Yahudi ve Hristiyanlarda Kurban:
Yahudilikte iki tür kurban vardı. Yakma kurban ve takdimeler. Süleyman Mabedinin yıkılmasından sonra Kurban ibadeti askıya alınmıştır. Günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban eder, etlerini fakirlere dağıtırlar.
Hıristiyanlıkta ise İsa’nın çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban ettiğine inanılır. Ekmek-şarap ayini bu kurbanı temsil eder. Dolayısıyla kurban kesmeye gerek duymazlar.
İslam’da Kurban
Tevrat’ta İbrahim’in İshak’ı kurban etme girişimi, Kur’an’da isim belirtilmemesine rağmen İslam’da İsmail’in kurban edilmek istenmesi ve bu esnada Cebrail tarafından bir koçun  indirilmesiyle evlat-insan kurbanından kurtulunduğu şeklinde aktarılır. Diğer taraftan yine Tevrat’tan anlıyoruz ki İbrahim karısı Sara’nın güzelliği sayesinde büyük bir zenginliğe kavuşmuştur. Binlerce davara-sığıra sahiptir ve muhtemelen celeplik yani hayvan tüccarlığı yapmaktadır. İbrahim’in zenginliği, Muhammed’i öylesine etkilemiştir ki müslümanlara salavat getirterek ibrahim zenginliğine kavuşmak ister. Hala bu salavatlar sürdürülmektedir.
İbrahim’in davar zenginliği ile kurban şartı arasında bir bağ olup olmadığını kesin olarak bilemesek de, bir erkek evlat sahibi olmak için bir başka erkek evladını kurban etmenin normal bir insanlıkla bağdaşmayacağını anlamak bir insan için zor değil.
Kur’an’da kurban kesmek hacılara farz olarak belirtilir. Bir şekilde hacca gidemeyenlerin ise kurbanlarını hacca ulaştırmaları istenir.  Buna rağmen hacca gitmeyenlerce de kesilir hale gelmiştir. Hacıların kestiği güne denk getirilmesiyle birlikte gelenekselleşmiş ve zamanla bayrama dönüştürülmüştür.
Bunun üzerine mezhepler sadece hacılara farz oluşunu değiştirmiş, Hanefilik vacip derken, Şafilik, Malikilik ve Hanbelilik sünnet olarak nitelendirmiştir.
Kurban kesmeye delil olarak gösterilen; Kevser süresindeki “venhar” kelimesidir.
Bu kısa surede Muhammed’e seslenildiği gibi, venhar sözcüğü sadece boğazlamak-kesmek anlamına gelmez. Elini göğsüne koymak, boyun eğmek, kıyam etmek gibi anlamlar da taşır.
Kaldı ki bu surenin Mekki olduğu söylenir. Oysa Mekke döneminde hac ve kurban yoktur.
Bunun dışında bazı sahih olmayan hadislere dayanılır. Özellikle Tırmızi’nin her yıl müslüman bir ailenin kurban kesmesinin vacip olduğunu bildiren hadis, kurban kesmeyi adet haline getirmiştir.


Kaynak:

KURBAN’IN KÖKENİ









0 yorum

Leave a Reply

Copyright 2013 Risale-i Ateizm All rights reserved Designed by Risale-i Ateizm