Kuran'ın Aslı Yakıldı mı?

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt




Hicr-9: “Şüphesiz o zikri (Kuran’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz…”
Bu ayet İslamcılar için Kur’an’ın değiştirilemeyeceğine dair bir dayanaktır. Kur’an’da korunacağını yazmış olması, İslamcılar için yeterlidir ama konu İncil ve Tevrat olunca böyle düşünülmez. Tevrat’ın ve İncil’in tahrif edildiğini iddia edenler, içlerindeki Hicr-9 benzeri ayetleri görmezden gelir:
Yeşaya / 40-8: “Ot kurur, çiçek solar ama Tanrımızın sözü sonsuza dek durur.”
Matta / 5-18: “Size doğrusunu söyleyeyim: Yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden Kutsal Yasa`dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak!”
Markos / 13-31: “Yer ve gök ortadan kalkacak ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”
Demek ki “değiştirilemez” diye yazmasının bir önemi yokmuş. Onu da insanlar yazabilirmiş.
Bugün piyasadaki ve internetteki Kur’an acaba başlangıçta yazılan orijinal Kur’an’la aynı mıdır? İslamcılara göre Kur’an’ın tek harfi bile değişmemiştir. Bunu iddia edebilmek için ilk orijinalin bilinmesi gerekir ki bir karşılaştırma yapılabilsin.
Ama ilk yazılan orijinali ortada olmadığı gibi, 2. ve 3. derleme ile yazılanlar da yoktur. Orijinali olmadığına göre bir karşılaştırma yapılamaz. Öyleyse “Bir harfi bile değiştirilmemiştir” diyenlerin bir dayanağı yok. Bunun İslami propaganda olarak söylendiği anlaşılıyor.
Peki orijinal Kur’an’a ve sonra derlenen nüshalarına ne oldu?
Çocuklar ve hatta bilinçsiz Müslümanlar Kur’an’ın bir kitap olarak gökten indiğini sanırlar. Hepimiz çocukken öyle sanırdık. Cebrail adlı meleğin kitabı peygambere getirdiğini zannederdik. Büyüklerimiz de ayrıntıları bilmediği için bir izahta bulunmazdı. Daha sonra öğrendik ki ayet ayet olayların akışına göre yazılan Kur’an 23 yılda tamamlanmış. Yani, Muhammed hazretlerinin peygamberliğini ilan ettiği tarihten ölümüne yakın zamana kadar yazılmış bir kitap. Günlük tutan insanlar gibi Muhammed hazretleri de olaylarla, gelişmelerle ilgili şiirimsi ayetler yazdırmış. Bu ayetlerin de vahiy olduğunu öne sürmüş. Eşleriyle yaşadığı sorunlarla ilgili olarak bile sure ve ayetler yazmış. Sözde okuma yazması olmadığından bunları vahiy katiplerine yazdırmış. O dönemde henüz kağıt icat edilmediğinden ve Kureyşte deri parşömen olmadığından ayetler taşlara, kemiklere, yapraklara, kumaş parçalarına yani ilkel malzemelere yazılmış. Bir rivayete göre Kur’an sayfalarının tümünün peygamberin evinde bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirilip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu söylenir. Ayrıca surelerin kurra denilen hafızlarca ezberlenerek korunduğu belirtilir.
Kur’an’ı kaç hafız ezbere biliyordu?
Amr Îbnu’l-Ass anlatıyor: Peygamberin “Kur’an’ı dört kişiden alın;  Abdullah İbn Mes’ud’dan, Salim’den, Muaz’dan ve Übeyy İbn Kab’den” dediğini işittim. (Buhari, Fadailu’l-Kur’an 8.)
Muhammed öldüğü zaman Kur’an’ı bütünüyle ezberlemiş olan dört kişi vardı. Ebu’d-Derdâ, Mu-âz İbn Cebel, Zeyd ibn Sabit ve Ebû Zeyd.”  (Buharı, e’s-Sahih, Kitabu Menakıbi’l Ensâr /17, s.229
Malik oğlu Enes’e; “Pey­gamber döneminde Kur’an’ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?” diye sordum. Şu karşılığı verdi:
‘Dört kişi. Tümü de Medineli. Übeyy İbn Ka’b, Muâz ibn Cebel, Zeyd ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari a.g.e, Müslim 2465. hadis.)
Bu 3 hadisten 7 isim ortaya çıkıyor. Abdullah, Ebu’d Derda, Übeyy, Muaz, Zeyd ibn Sabit, Salim ve Ebu Zeyd
1. Derleme
Muhammed’in ölümünden sonra dinden dönme hareketleri ve isyanlar başlar. Dinden dönenlerle ve İslam devletine isyan edenlerle savaşlar başlar. Bu savaşlar sırasında Ömer, halife Ebubekir’e gelip; “Kurra`nın da katılmış bulunduğu Yemame savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurraları tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur`an`nın da çokça zayi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur`an`ın cemedilmesini emretmeni uygun görüyorum!” der. Ebubekir de ona: “Resulullah`ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?” diye cevap verir. Ancak Ömer ‘in ısrarlarıyla ikna olur ve Zeyd İbn Sabit’e Kur’an’ı toplatma görevini verir.
Zeyd,  kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hafızalarından Kur’an’ı toplamaya başlar. Bir ayetin geçerli olabilmesi için 2 tanık olması şartı ile hareket eder. Ama Tevbe süresinin son kısmını sadece Huzeyme`de bulduğunu  ve tek tanıkla kabul ettiğini söyler. Bunu da  Neticede 1yıl içinde toplanan kitap  Ebubekir `e, o ölünce Ömer`e, o da ölünce Hafsa’ya emanet kalır.  (Kütübü Sitte, hadis no: 944)
1.derlemenin Muhammed döneminde okunan Kur’an’a göre eksik olduğu itirazları yapılmıştır. Örneğin recm ayetinin olmaması itiraz edilen konulardan biridir.
Aişe(r.a.) der ki : Peygamber vefat edinceye kadar recm ayeti okunurdu.
Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309
Aişe (r.ah) nakleder: “Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber’in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi.”
Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625
Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: “Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?” Ben de “Yetmiş üç” dedim. O zaman şöyle dedi: “Oysa Bakara suresine benziyordu; Ya da ondan da uzundu. Biz onda recm ayetini de okuyorduk.” Bir nakilde ise şöyle geçer: “O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: “Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin! Allah’tan bir ceza olarak; ve Allah Aziz ve Hekim’dir!! Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200′ü aşkın ayet eksilmiştir.
Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180.
Ali’nin elinde nuzül sırasına göre düzenlenmiş Mushaf olduğu rivayet edilirken, bu eksikliklere müdahale etmemesi üzerinde düşünülmesi gereken husustur.
2. Derleme ve 1. Derleme Kur’an’ın Yakılışı:
Halife Osman döneminde eldeki Kur’an’ların farklı ve yanlış okunmasından şikayetler başlar. Birgün Huzeyfe,  Osman’a gelip bu meseleye bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine Osman Hafsa’daki Kur’an suhuflarını tekrar iade etmek üzere ister. Hafsa da gönderir. Ve bu sayfalardan yeni nüsha Kur’an mushaflarının yazımını başlatır.
Yazıcıların başında yine Zeyd bin Sabit vardır. Osman, herhangi bir hususta ihtilafa düşüldüğü takdirde Kureyş lisanının dikkate alınmasını ve ona göre yazılmasını söyler.  Kütübü Sitte, Hadis No : 945
Bu hadisdeki Zeyd bin Sabit’in şu sözleri önceki derlemede hata ve eksiklerin olduğunun bir örneğidir:
Resulullah`dan işitmiş olduğum, Ahzab süresine ait bir ayet  eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu Sabit el-Ensari`de çıktı. Resulullah onun şahitliğini iki kişinin şahitliğine denk tutmuştu. Bu ayet şu idi: “Mü`minlerden Allah`a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir” (Ahzab 23)”
Hatırlarsak, İlk derlemede de komisyonun başında olan Zeyd bin Sabit’ten yine benzer bir iddia geçiyordu aktardığı hadisde.  Tevbe suresinin son kısmını sadece Huzeyme’de bulduğunu söylüyordu.
İki derlemede de iki benzer olay ve iki aynı kişi, Huzeyme. İlginç, belki de olaylar karıştırılmış olabilir.
Osman’ın yazdırdığı Kur’an’ların sayısı 4 olarak kabul edilir. Birinin kendinde kaldığı, diğerlerinin Şam’a, Basra’ya ve Küfe’ye gönderildiği söylenir. Kimileri bu sayıyı 5-7 adet olarak öne sürer ve Mekke, Yemen ve Bahreyn’e de gönderildiğini söyler. Ayrıca Osman’ın bu Kur’an’ların aynısının kopyalanabileceğine izin verdiği de söylenir.
Ayrıca Osman bu Mushaflar haricinde elde bulunan tüm suhuf ve kitapların yakılmasını emreder ve kendisi de çevresindekileri yakar. (Suyutî, İtkan, I/134; Subhi Salih, el-Mebahis, s. 78-85.)
Hz. Osman, okuma farklarını ortadan kaldırıp müslümanları bir tek kıraatte birleştirmek amacıyla başka bütün mushafların ve Kur’ân parçalarının yakılmasını emretmiştir. (Beyhekî, es-Sunen, Kitabu’s-Salât, 2/42)
Osman’ın Mushafları yaktırması büyük tepki çekmiş, “Mushaflar  yakıcısı” diye seslenilmiştir. Öldürülmesindeki sebeplerden biri de budur.
Rivayetlere göre ellerindeki  farklı Mushafları yaktırmayanlar da vardır. Örneğin “Ali’nin Mushafı”, “Ayşe’nin Mushafı” Abdullah İbn  Mesud’un, Abbas’ın Mushafı gibi.  Bu Mushafların birbirinden farklı olduğu söylenir.  Âlî Mushafının  nuzül sırasına göre düzenlenmiş olduğu rivayet edilir. Bu özel mushaflar da kayıptır. Sadece bunların içerik listeleri yazılmıştır. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, İbn Mesud’un mushafında Fatiha suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de yokmuş. Bu çok ilginç.
Suyuti  kitabında bakara suresinin  Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Suyuti, El İtkan, 2/32.) Mevcut Kur’an’da ise Bakara 286 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.
Ebûbekir ibn Dâvûd, özel sahâbî mushaflarındaki farkları Kitâbu’l-Mesâhif’inde toplamıştır. Buhârî’nin rivayetine göre Hz. Âişe, mushafını görmek üzere gelen bir Iraklıya, özel mushafını göstermiştir. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 5)
O dönemde Arap harflerinde nokta ve hareke yoktu. Muaviye devri Irak valisi Ziyad bin Ebih, Arapçayı bilmeyen Müslümanların, Kur’ân’ı yanlış okumasını önlemek için devrin âlimlerinden Ebu’l Esved Dueli’yi görevlendirmiş. O da kelimelerin sonuna harekeyi belirlemek için nokta koymuştu. Daha sonra Haccac, kâtiplerinden Nasr bin Asım ve Yahya bin Ya’mer’e harflere nokta koymalarını emreder. Harflere ve noktalara bugünkü şeklini veren, Halil bin Ahmet (M.718) olmuştur. Şimdi bütün bu tahrifler, eksiltmeler yanında bir de noktalama işaretleri konulurken olası yapılan yanlışları düşünün.
Bugün Osman’ın yazdırdığı Mushaflardan hiçbiri ortada yoktur. Topkapı’daki, Taşkent’teki ve Kahire’deki eski Kur’an’ın Osman’ın Kuran’ı olduğu iddia edilirdi. Öyle olmadığı ortaya çıktı.
Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi es-Salih kitabında, “Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?” sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi’nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet’in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.
Neden Yakıldılar
Hz. Hafsa’ya iade edilmiş olan ana Mushaf da ölünceye dek onun yanında kalmış, Medine valisi olan Mervân ibn el-Hakem, yakmak üzere o nüshayı istemişse de Hz. Hafsa vermemiş, fakat bu mü’minler anasının vefatı üzerine Mervân o Mushafı alıp yakmıştır. (el-Fethu’r-Rabbânî, 18/34)
İlk derlenen Kur’an’ı ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Hafsa  ölünce, Mervan İbn Hakem, sandıktan aldırtıp yaktırmıştı. Mervan Kur’an’ı yaktırmasındaki gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Bunu yaptım, çünkü  onda yazılı olanlar, resmi mushaf’a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu resmi mushaf hakkında kuşkuya düşerler.” (Dr. Subhi e’s_Salih, Mebahis fi ulumi’l-kuran, s.83. dayandığı kaynak: ıbn ebi davud, kitabu’l-mesahif, s.24.)
Halbuki tersine asıl kuşku, ilk derlemenin yakılmasından doğmuştur.
Hiç kaynak, kanıt yok edilir mi? Elindekinin doğruluğunu ne ile kanıtlayacaksın?
“Demek ki ilk derleme ile olan farkların görülmesi istenmiyordu. İlk derlemede görülmesi istenmeyen bilgiler mevcuttu ki görülmesi engellendi, yakıldı.” diye düşünülmesi gayet doğaldır. Deliller yok edilmiştir. Oysa, ilk derleme korunmuş olsaydı; arada küçük farklar olması önemsenmeyecekti. Ama bu durumda “belki de arada çok önemli farklar vardı” diye düşünülüyor.
Nitekim Muhammed dönemindeki Kur’an ile sonradan yazılanlar arasında fark olup olmadığı sorusuna verilen yanıtlar “çok büyük farklar olduğu” şeklindedir.
İbn Ömer diyor ki:
“Hiçbiriniz Kur’an’ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir. ’Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca.” (Suyuti, El İtkan, 2/32.)
İbn Ömer’in bu sözü söylediği zaman çok önemlidir. Bu söz, Halife Osman dönemindeki derlemeden sonra söylenmiştir. Ki şu an o nüshalar bile ortada  olmadığına göre varolanların farkını düşünün.


Kaynak: KUR’AN’IN ASLI YAKILDI









0 yorum

Leave a Reply

Copyright 2013 Risale-i Ateizm All rights reserved Designed by Risale-i Ateizm