Aişe’nin Kaybolan Kolyesi ve Safvan

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt


Muhammed, Mustalıkoğulları’na karşı gece baskını için yola çıkma hazırlığında. Yıl, Miladi 627. Bu sırada Muhammed, Aişe’ yi de yanına almıştır. Aişe -9 yaşındayken Muhammed’ in koynuna verildiği tarih, eğer Hicri şevval ya da zilkade 1 / Miladi Mayıs ya da Haziran 623 ise- 13 yaşındadır daha. Aynı gece, baskının sonucunda, tutsaklar arasında güzelliğiyle göze çarpacak ve başkasına düşmüşken alınıp Muhammed in koynuna verilecek olan Cüveyriyye’yle aynı (yani 13) yaşta. Devenin üzerinde
kapalı bir yer (“mahmil”); Aişe de içinde. Gidilir; baskın yapılır, elde edilecekler elde edilir ve dönüş başlar. Gidiş Medine’ye doğru. Derken bir konak yerinde biraz kalınır. Gecenin bir kesimi. Bir süre sonra kalkıp yola koyulmaya yöneliş. Tam bu sırada bir şey olur: Aişe, tuvalet ihtiyacı için birlikten
ayrılır.

Ayrılışını haber verse olmaz mıydı? Olurdu, ama kimseye haber vermemiş işte. Tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra döner; ama bir terslik: Göğsünü yokladığında, kolyesini bulamaz ve kopup düştüğünü anlar. Geri dönüp gerdanlığını aramaya koyulur. O sırada Aişe devesinin üzerindeki kapalı
yerinde bulunuyor sanıldığı için herkes habersizdir ve birlik uzaklaşıp gitmiştir. Aişe, kolyesini bulur;
ama işte o saatlerde, yolda yapayalnızdır. Konaklandığı yere gelir, orada bekler. Gelsin götürsünler
diye… Beklerken uyku bastırır ve uyur. Ve bu sırada Muattal Oğlu Safvan arkadan gelmiş, Aişe’yi
görünce de şaşırmıştır. Şaşkınlığını anlatan sözler. Onun bu sözlerine de Aişe uyanır. Safvan, Aişe’yi
devesine bindirir. Yola koyuluş. En sonunda, bir konak yerinde birliğe ulaşılır. Bu sırada da
dedikodular başlar… Aişe’nin kendi anlattığına göre gerçek bu. (1)
Olayda Akla Gelen Sorular:
- Aişe tuvalet ihtiyacı için ayrılıp giderken kimseye neden haber vermemişti? Eğer bunun nedeni,
çocuk yaşta oluşu idiyse; bu yaşta oluşu biri tarafından kandırılmaya da elverişli değil miydi?
– Aişe ayrılıp giderken o denli insan içinde nasıl olmuştu da kimse görmemişti? Gören olmuştuysa,
dönüşü neden izlenmemişti? Döndüğü görülmedikçe, “dönmüş; mahmil’ine girmiştir!” yargısı nasıl
oluşmuştu?
– Hadiste belirtildiğine göre, Aişe’nin deve üzerindeki “hevdec”ini (mahmil) indiren, sonra yine
yükleyenler ve Aişe’ ye “hizmet edenler” vardı. (Hadis’e aynı kaynaklarda bkz.) O “hevdec”, dinlenme
yerinde deveden indirildiğine göre, sonra deveye yüklenirken içinde Aişe var mı, yok mu diye niçin
bakılmamıştı? Hizmet edenler bakabilirlerdi.
– Yine hadiste belirtildiğine göre, “hicab” yani erkeklere karşı “örtünme, perde ardına geçip
saklanma” gerektiren bir ayet hükmü bulunmadığı zamanlarda, Safvan, Aişe’yi görmüştü. (Hadise,
aynı kaynaklarda bkz.) Yani Safvan’la Aişe birbirlerini tanıyorlardı. Bu “tanışma”, ileri ölçülerde bir
“anlaşma” ya varmış olamaz mıydı?
Aişe “Zina” ile Suçlanıyor
Aişe’nin Safvan’la yolda “neler yapmış olabileceği” üzerinde duruluyordu. Yoğunlaşan kuşku.
Dedikodular alıp yürümüştü. Son derece yaygın bir duruma gelmişti giderek.
Muhammed’ in bile Aişe’ye karşı olan her zamanki tutum ve davranışında bir değişme olmuştu.
Aişe diyor ki:
- “Medine’ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer o sırada, iftiracıların dedikoduları dolaşıyormuş.
Hastalığımda beni işkillendiren bir şey oldu: Peygamber’de, her hastalığımda gördüğüm ilgiyi, inceliği
artık göremiyordum. Yalnızca gelip selam veriyor ve ‘Nasılsınız?’ diyordu, o kadar.” (Hadis’e aynı
kaynaklarda bkz.)
Aişe dedikoduları duyup öğrenince üzülmüştür. Hastalığı daha da artmıştır bunun üzerine.
Muhammed’den izin alır ve babasının evine gider. Orada da, durumuna ilişkin “Tanrısal bir açıklama”
bekler. (Bkz. aynı hadis)
Beklenen “Vahiy” Bir Türlü Gelmiyor
Hadiste, bu olaya ilişkin “vahyin gecikmesi”nden söz ediliyor. Ve Muhammed, karısından, yani
Aişe’den ayrı kalışından doğan soruna çözüm için yakın çevresini topluyor. Bunların içinde Ali de
vardır. Ali, görüşünü şöyle dile getiriyor:
– “Ey Tanrı Elçisi! Tanrı dünyayı sana dar etmedi ya! Aişe’den başka da kadın var, kadın çok!” (Bkz.
aynı hadis.)
Ali, gerçeği öğrenmek için Aişe’nin cariyesi Berire’nin tanıklığına da başvurulabileceğini söylüyor
Muhammed’e. Muhammed bu tanıklığa başvurduğunda, cariye, “hanımı için iyilikten başka bir şey
bilmediğini” söylüyor.
Muhammed sorup soruşturduğuna göre, belli ki adamakıllı “kuşkulu”. Bu “kuşku”, onun Aişe’ye
söylediği yine aynı hadiste açıklanan şu sözlerden de çok açık biçimde anlaşılıyor:
Muhammed: “Aişe! Böyle Bir Suçun Varsa Tevbe Et!”
- “Aişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle dedikodular geldi (Safvan’la ilişki kurduğundan söz
ediliyor). Eğer bu suçu işlemedinse Tanrı seni aklayacaktır. Ama eğer işledinse bu suçundan dolayı
Tanrı’ya yönel, tevbe et! Çünkü bir kul, suçunu boynuna alır ve tevbe ederse, Tanrı da onun tevbesini
kabul eder.”
Aişe, Muhammed’in bu sözlerine, babasının ve anasının karşılık vermelerini ister. Onlar karşılık
vermeyince de, Muhammed’e kendisi karşılık verip sonucu sabırla bekleyeceğini söyler.
Ve Sonunda “Vahiy” Geliyor
Konuşmadan sonra Aişe, yatağına dönmüştür. Beklemede…
Aişe, kendisinin söylediğine göre, hakkında “Kur’ an ayeti” ineceğini filan beklemiyordu. “Ben kim
oluyorum ki Tanrı, Kuran’da benim sorunuma ilişkin ayet indirsin!” türünden açıklaması var Aişe’nin.
Yine açıklamasına göre, beklediği yalnızca, “Muhammed’ in rüya görmesi ve onun rüyasında
aklanması”. Ama beklediğinin ötesinde olur gelişme:
Muhammed her vahiyde olduğu gibi özel bir duruma girmiştir. Daha sonra da konuya ilişkin “vahyin
geldiğini” açıklar. Aişe’ye anası, kalkıp Muhammed’e teşekkür etmesini söyler. Ama Aişe bunu
yapmaz; vahyi gönderen Tanrı olduğuna göre, Muhammed’ e değil; O’ na teşekkür etmesi gerektiğini
belirtir. (Bkz. Aynı hadis.)
Aişe’nin “Zina” Etmediğine İlişkin “18 ayet” Birden İniyor
Onca (hadise göre bir ay) gecikmeden sonra “vahİy” gelmiştir. Hem de kimine göre “10 ayet”,
kimine göreyse “18 ayet” birden… (Bkz. Nûr Suresi, ayet 11-20. Buna göre toplam: 10 ayet. Ama
tefsirlerde toplam: 18 ayet olduğu belirtilir.) (2) Bu ayetler, birinci ve ikinci orijinalleri yakıldığı için Muhammed dönemindeki biçimini tam olarak
bilemediğimiz (bunun için daha sonraki yazılara bkz.) Kur’an’ın bugünkünde, Nur Suresinde yer alıyor.
Bu ayetlerde, “zina”yı kanıtlamak için “dört tanık göstermek gerektiği”, bu gösterilmediği zaman iftira
olacağı açıklandıktan (bkz. Nur Suresi, ayet 13) sonra, ad vermeden “iftira edenler” çok ağır biçimde
kınanıyor.
İşte âyetlerden bir kesim (Diyanet’in resmi çevirisiyle):
- “Muhammed’ in eşine o yalanı uyduranlar, içinizden bir gürûhtur. Bunu kendiniz için kötü
sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine, kazandığı günâh karşılığı, cezâ
vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise, büyük azâp vardır. Onu işittiğiniz zaman; erkek, kadın
mü’minlerin, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır!’ demeleri gerekmez
miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? Işte bunlar, şâhid getirmedikçe Allah katında yalancı
olanlardır. Allah’ın dünyâ ve âhirette size lütuf ve merhameti olmasaydı o kötü sözü yaymanızdan
ötürü, büyük bir azaba uğrardınız. Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz.
Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü. Onu işittiğinizde: ‘Bu konuda
konuşmamız yakışık almaz. Hâşâ, bu, büyük bir iftiradır.’ demeniz gerekmez miydi?” (Nûr Suresi, ayet
11-16.)
Yine Sorular
1) 12. ve 13. ayetlerde, Aişe konusunda söylentiler çıktığında bu söylentileri duyanlar, “Bu, apaçık
bir iftiradır. Bu, büyük bir iftiradır.” demedikleri için kınanıyorlar. Ayetlerin bu kınaması,
Muhammed’in yakın çevresini, hatta kendisini de içine almıyor mu? Çünkü onlar da “açık bir iftira,
büyük bir iftira” olduğu kanısını taşımıyorlardı.
– Ali’yi ele alalım: Böyle bir kanıyı taşımadığı için, Muhammed’e Aişe’yi boşamayı önerdiği anlamına
gelen sözler bile söylemişti.
– Muhammed’in kendisini ele alalım: Böyle bir kanıyı (iftira olduğu kanısını) taşımadığı içindir ki,
Aişe’ye, eğer ileri sürüldüğü gibi bir suç işlediyse, bundan dolayı “tevbe” etmesini önermişti.
2) Ayrıca, kimsenin elinde herhangi bir kanıt bulunmadan, “iftira” olduğu konusunda kesin bir
yargıya varması nasıl beklenebilir? Kuşkusuz “kanıt” bulunmadığı için “zina” suçunun işlendiğine de
yargıda bulunulamaz. Ama tersine bir kanıya varmadılar ve “iftiradır” hem de “apaçık bir iftiradır,
büyük bir iftiradır” demediler diye insanlar nasıl kınanabiliyor?
3) Ayetlerden ve kimi “rivayet”lerden anlaşıldığına göre; Aişe konusunda dedikoduları yayanlar,
yalnızca “münâfıklar” da değildi:
– 14. ayeti ele alalım: “Allah’ın dünya ve âhirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü
yaymanızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız.” deniyor. Demek ki, “o kötü sözü yayanlar” için
Tanrı’nın “dünyada ve âhirette lütuf ve merhameti” olmuştur. Bu durumda olanlarsa, “Tanrı katında
kâfir” sayılan “münâfıklar” olamazlar. Yani bunlar, “münâfıklar”ın dışındaki Müslümanlardır.
– 11. ayette sözü edilen “elebaşi”nın kim olabileceği üzerinde durulurken, kimi rivayette bu
kimsenin “münâfıkların başı Abdullah İbn Übey” olduğunu ileri sürerken, kimileri de buradaki
anlatımın kapsamı içine, Muhammed’in ünlü şairi Hassan İbn Sâbit gibi önemli kişilerin de girdiğinden
söz ediyor. (3)
Bunlara ne demeli?
4) Tanrı “vahiy”le açıklama yapacaktı da, bu açıklamayı daha önce, yani dedikodular oluşup
yayılmadan niçin yapmadı? Neden “bir ay” bekledi de, başta Peygamber’i ve sevgili karısı olmak üzere
herkesi üzdü? Gelişmeler neden böyle olmuştur?
5) Bir “zina”nın kanıtlanması için “dört tanık” istemek, gerçekçi bir yaklaşım mıdır?
Hadiste belirtildiğine göre; Aclanoğulları’nın ileri gelenlerinden Medineli Asım İbn Adyy’in ve aynı
kabileden Uveymir’in Peygamber’den bir soruları olur:
– Bir adam, karısını bir adamla zina ederken bulsa ne yapmalı? Karısının tam karnı üzerinde bulsa?
Eğer gidip dört erkek tanık bulmaya yönelirse, zina eden adam işini bitirip gidecektir!!! Dört tanık mı
aramalı, yoksa…? (4)
Bu soru, “zina” için “dört tanık” isteniyor olmasından kaynaklanmıyor mu?
————————————————————————————————————
1- Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’ş-Şehadat/15; Kitabu’l-Meğazi/34; Tecrid, hadis no. 1151; Müslim,
e’s-Sahih, Kitabu’t-Tevbe/56, hadis no. 2770
2- Bkz. Nesefi, Tefsir, 3/134; F.Razi, e’t-Tefsirü’l-Kebir, 23/173.
3- Bkz. Taberi, Camiü’l-Beyan, 18/69-70; F. Razi, 23/174; Tefsiru’n-Nesefi, 3/134.
4- Hadisi ve soruyu çeşitli biçimiyle görmek için bkz. F. Razi, 23/164; Buhari, e’s-Sahih, Kitabu
Tefsiri’l-Kur’an/24/1; Tecrid, hadis no. 1716; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’t-Takak/27, hadis no. 1716;
Ebu Davud, Sünen, Kitabı’t-Talak/27, no. 2245.




» Okunma sayısı :









0 yorum

Leave a Reply

Copyright 2013 Risale-i Ateizm All rights reserved Designed by Risale-i Ateizm