Allah Herşeyi Bilir mi?

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt






KUR’AN’A  GÖRE  ALLAH  HERŞEYİ  HEM BİLİYOR HEM DE BİLMİYOR!
Evrenin ve varlıkların yaratıcı Tanrısı herşeyi biliyorsa eğer, Allah Tanrı değildir.
Çünkü Allah herşeyi tam bilmiyor.
Melekler birçok şeyi Allah’tan daha iyi biliyor.

Kıyametin ne zaman kopacağının haberini dahi başkalarından alan, kimin ne günah işlediğini, ne sevap kazandığını meleklerden öğrenen, kimin neye taptığını bilmeyen ya da yanlış bilen için “Herşeyi bilir” denilebilir mi?
Mesela ben bir Hristiyan’a desem ki:
“Siz Hristiyanlar Muhammed’e tapınıyorsunuz.”
Hristiyan da bana:
“Hayır, biz Muhammed’e inanmayız. Biz İsa’ya tapınıyoruz.” demiş olsa;
Bu benim Hristiyanların kime tapındığını bilmediğimi gösterir.
Bu örneği abartarak değiştireyim:
Ebubekir, Muhammed’e demiş olsa ki:
“Bu Hristiyanlar sana tapınıyorlar”
Muhammed de ona:
“Hayır, Hristiyanlar bana değil İsa’ya tapınıyorlar. Onlar İsa’ya inanır.”
Bu da Ebubekir’in Hristiyanların kime inandığını bilmediğini gösterir.
Ben ya da bir başkası, Ebubekir hatta Muhammed dahi hata yapabilir, bilmeyebilir.
Peki ama Allah bilmeyebilir mi?
Allah, kimin, kimlerin neye taptığını bilmiyor. Melekler daha iyi biliyor. İşte ayetler:
Sebe-40. Ve yevme yahşüruhüm cemıan sümme yekulü lil melaiketi e haülai iyyaküm kanu ya’büdun
O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek.
Sebe-41. Kalu sübhhaneke ente veliyyüna min dunihim bel kanu ya’büdunel cinn ekseruhüm bihim mü’minun
(Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”
Aslına bakarsanız Allah bilmediği gibi melekleri de yanlış biliyor.
Ayetlerden görüldüğü gibi kıyametten sonra hesap gününde Allah Mekkeli Müşrikleri topluyor ve meleklere “Bunlar mı size tapıyordu?” diye soruyor.
Melekler de ” Hayır, onlar bize değil cinlere tapıyordu” diyor.
Müşriklerin yaratıcı olarak Allah’a inandıklarını ama putları da aracı olarak, şefaatçi olarak kullandıklarını biliyorduk da müşriklerin cinlere taptıklarını bilmiyorduk.
Kur’an’da da hep putlara tapmakla, Allah’a ortak koşmakla suçlanmışlardır.
Cinlere inandıkları için cinlere tapmakla suçlanmaları ise Kur’an’da sadece bu ayette geçiyor.
Halbuki kendisi de, müslümanlar da cinlere inanıyor. Kur’an cinlerden bahsediyor.
Yoksa Sebe suresinin Mekki olması Muhammed’in putperestleri suçlamak için cinlere tapma iddiasını da ortaya attığını mı gösteriyor?
Daha sonra bu iddiadan vazgeçmiş olmalı ki bir daha üzerinde durmamış..
Neden Allah yanlış kanı içinde?
Neden müşriklerin meleklere tapındığını zannediyor?
Bunu açıklayamıyorlarsa hala Allah’ın herşeyi bildiği konusunda tereddütleri yok mu?
Mesela kıyametin ne zaman kopacağına dair bazı çok bilmişler çıkıp tarih dahi verebiliyorlar.
Bunlardan biri de Said Nursi.
Halbuki “kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka kimse bilmez” diye yazar Kur’an.
İslam’da da “kıyametin kopacağı anı sadece Allah bilir” inancı vardır.
Gerçekten öyle midir?
Kıyametin ne zaman kopacağını herkesten önce Allah mı bilir?
Örneğin şu anda Allah bu tarihi biliyor mudur?
Füssilet-47. İleyhi yüraddü ılmüs saah ve ma tahrucü min semeratüm min ekmamiha ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa biılmih ve yevme yünadıhim eyne şürakaı kalu azennake ma minna min şehıd
Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok.”
Herhalde Allah’a kıyametin saatini ulaştıranlar melekler olsa gerek.
Kıyametin kopacağı kesinleşince, vakti belirlenebilir hale gelince bu bilgi Allah’a iletilecek anlamı çıkıyor ayetten. Yani bir süreç, bir evrim tamamlanacak ve artık sona doğru yaklaşılacak da, Allah öyle haber alacak.
Örneğin evrenin genişlemesi duracak, büzülmeye başlayacak ve çökecek. Bu aşamada melekler çökmenin hesabını yapıp zamanı Allah’a bildirecekler.
Bu meleklere güven olmaz. Yanlış hesap yapar, Allah’a yanlış bilgi verebilirler. 
Bunun örnekleri çok. 
Örneğin Enfal-65.
Bakalım herşeyi bilen Allah, Enfal-65 ayetinde ne demiş:
Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.
Yani, “1 müslüman 10 kafire bedeldir” demiş Allah.
Bunu söyleyen Allah olunca akan sular durur. 9, demiyor, 8 de demiyor, 10 kafir diyor.
Demek ki bir bildiği var. Allah hiç yanlış yapar mı?
Üstelik bunu kanıtlamak için “Çünkü” diyerek izah ediyor:
“Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.”
Ve müslümanlar bu moralle savaşa giriyorlar. Öyle ya! Allah her birinin 10 düşmana bedel olduğunu söylemiş..
Ama şaşkınlığa uğruyorlar. Savaş çok çetin geçiyor ve ağır bir yenilgiden zor kurtuluyorlar.
Öyleyse neydi kendilerini yanıltan o ayet?
Ve Allah durumu kurtarmak için bir ayet daha gönderiyor:
Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
Allah sonradan anlamış ki bu müslümanların zaafı var. Rivayetlere göre kadın zaafı.
Müşrik kadınlar savaşta etekleri kaldırınca müslümanların zaafı ortaya çıkmış?!
Allah da bakmış ki bu 1′e 10 oranı bayağı bir uçuk oldu, yeni ayetiyle oranı 1′e 2 ye indirmiş ve 
“1 müslüman 2 kafire bedeldir” diye düzeltmiş.
Teknolojide bile kabul edilebilir hata oranı %2-3′tür.
Allah’ın hatası ise %500.
Bunun izah edilebilir, kabul edilebilir bir yanı yok.
Demek ki Allah herşeyi bilmiyor.
Kıyametten sonra Allah, insanları hesaba çekip günahkarları cehenneme gönderiyor.
Sonra da cehenneme daha yeri olup olmadığını soruyor.
Kaf/ 30. O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha fazlası var mı?” der.
Allah, cennet, cehennem hepsini gerçek kabul edelim.
Peki ayetteki bu soru normal midir?
O gün, gerçekten Allah cehenneme bu soruyu soracak mıdır?
Herşeyi ezelden bilen Allah, cehennemin hacmini de hesaplayarak yaratmamış mıdır ki cehenneme bu soruyu yöneltsin?
Ayeti müteşabih olarak niteleyenler olabilir. Sadece intak sanatı var ayette. Yani cansız varlıkları konuşturma sanatı. Herhangi bir mecazilik yok. Cehenneme sadist nitelik vererek insanlara korku salmak amacı taşıyor ama diğer taraftan Allah’ın cehennemin dolup dolmadığını bilmediğini ortaya koyuyor.
Sözde herşeyi ezelden bilen Allah’ın bazı konuları sonradan anlayıp bilmesi ve düzeltmesi bize insan biçimli bir Tanrıyı akla getirtiyor. Üstelik akıl, bilgi kapasitesi de insan ölçüsünde bir tanrı.
Halbuki evreni ve varlıkları yaratan bir Tanrı denildiğinde mükemmellliği, üstünlüğü, kudreti sonsuz bir varlık düşünüyor insan.
Bu durumda Allah=Tanrı denilebilir mi?
Bir örnek daha verelim:
Allah, Muhammed’e gecenin yarısını ya da biraz eksiğini veya fazlasını ibadetle, kuran okumakla geçirmesini istiyor.
Daha sonra “Bunun zorluğunu anladım ve bu yükü senin ve müslümanların üstünden kaldırdım” diyor.
İşte ilk gece ibadetine ait ayetler:
Müzemmil/ 2-7. Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana ağır bir söz vahy edeceğiz. Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.
Bu da Allah’ın gece ibadetinin zorluğunu bildiğini-anladığını söyleyerek azalttığı ayet:
Müzemmil/ 20. Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu yapamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur’ân’dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur’ân’dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Kainatın yaratıcısı diye İslam’ın insanlara sunduğu Allah’ın tek başına eli kolu bağlıdır.
En başta meleklere muhtaçtır. Melekler haber götürür, bilgi getirir, yağmur yağdırır, rüzgar estirir, afet getirir.
Melekler savaşta müslüman olmayanlara karşı savaşır. Melekler insanların yaptıklarını kaydeder. Canları alır, ölüleri sorguya çeker. Kıyametin saatini Allah’a ulaştırır. Meleklerin herbiri herşeyi bilmez ama herbiri kendi dalında uzmandır. Herbirinin bilgisi Allah’a ulaşınca Allah herşeyi bilmiş olur.
Allah kendisini ve katını meleklerle koruma altına almış, yıldızları şeytanlar için bir atış tanesi yapmıştır.
Allah katına yaklaşmaya kalkanlar yıldızlarla taşlanarak önlenir.
Bu melekleri insanlardan daha güçlü, daha akıllı, yetenekli sanmayalım.
Örneğin, Bedir Savaşında 3000 meleğin Mekkelilere karşı müslümanlarla birlikte savaştığı yazılıdır Kur’an’da.
Şavaştaki müslüman sayısı 300 küsur, Putperest sayısı ise 900 küsurdur. Yani fark yaklaşık 600 düşman.
600 insana karşı 3000 melek.
Yani 1 insana 5 melek düşüyor.
Aslında hesap 1 insana 10 melek. neden?
Çünkü Enfal-66′da 1 müslümanın 2 kafire bedel olduğu bildirilmişti ya!
O halde 300 müslüman 600 kafire bedel.
Kalan 300 kişiye karşı 3000 melek. Yani 1 insana 10 melek.
İşte insanla melek arasındaki güç farkı.
Görünmeyen bir melek, bırakın savaşmayı düşman askerinin kulağını çekse, gıdıklasa, cimciklese yine yeterdi.  Demek ki akıl-yetenek yönünden de zayıf.
Melekler ve meleklerin acizliği konusuna girmişken bir başka örnek daha aklıma geldi, Kur’an’dan.
Ben pek hadis örneği vermeyi sevmiyorum, çünkü “uydurma” denilerek reddi kolay oluyor.
Büyü Öğreten Melekler:
Bakara/ 102. Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil’de Harut ve Marut’a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi “biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!” demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
Allah tarafından gönderilmiş 2 melek var.
Bu 2 melek kendilerine indirilenleri insanlara öğretiyorlar.
Karıkocanın arasını açacak büyü bilgilerini öğretmeden önce ise uyarıda bulunuyorlar:
“Sakın bunları uygulayıp kafir olmayın” diyerek.
Ama kötü niyetliler bu bilgilerle ve Allah’ın izniyle büyü yapıyor ve başkalarına zarar veriyorlar.
Büyünün şeytan veya cinler tarafından öğretilmiş olması normal de,
uyarmış olsalar dahi melekler tarafından öğretilmesi ilginç.
Melekler alalade insanlara, hem de kötü niyetli büyücülere vahiy mi getirmiş?
Nasıl bir insan-melek ilişkisi bu?
Yoksa İslam’ın kabul etmediği ama Hristiyanlıkta var olan “düşen melek” inancı Kur’an’da da mı var?
Fakat ayette bu 2 melek eleştirilmiyor, savunuluyor.
Meleklerin saf olduğu düşünülür de bu saflık temizlik, güzellik anlamındadır.
Yoksa bu melekler akıl yönünden de mi saftılar ki insanlar tarafından kandırılabildiler?
Allah’ın bazı şeyleri tecrübelerle öğrendiğine, ezelden bilmediğine bir örnek daha vereyim:
Kur’an’da Allah, sapkın kavimleri helak ettiğini yazar. Nuh kavmi, Ad kavmi, semüd kavmi vs.
Bu helak edilen kavimlere gönderilmiş peygamberler de vardır. Nuh, Lut, Salih gibi.
Bu peygamberler içlerindeyken yani kavimleriyle beraberken helak haberini almış ve kendilerinden yana olanları alıp kavimlerinden ayrılmışlardır.
Şimdi bakalım aynı konuda Allah, Muhammed’e ne diyor:
Enfal/ 32-33. Hani onlar, “Ey Allah’ım, eğer şu (Kur’an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir” demişlerdi. *
Oysa sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.
Yukarıdaki ayetlerde sözde Allah, üzerlerine taş yağdırılmasını isteyen inanmayanlar için Muhammed’e “Yapardım ama aralarında sen varsın” diyor.
Halbuki yine Kur’an’dan öğreniyoruz ki birçok kavmi aralarında peygamber varken helak etmiş, peygamberleri ve inananları kurtarmıştı.
Şimdi ise “aralarında sen varsın” diyor.
Hadi Muhammed varken gazap etmiyor, Muhammed öldükten sonra aradan 1400 küsur sene geçtiği halde ve insanlar daha da sapkınlaştığı halde Allah’tan bir hareket yok. Tersine müslümanların sapkın olarak gördüğü ülkelerin çoğu bol nimetler içinde refah bir yaşam sürdürüyorlar. Herhalde Allah, gazapla, helakla toplumların düzelmeyeceğini anladı, bildi ve ümidini kesti. Hesabını kıyamete saklıyor olmalı.
Bu kadar örnekten sonra Allah’ın herşeyi bildiğini iddia etmek zor.
Zaten daha baştan insanı yaratacağını söylediğinde melekler karşı çıkmışlar ve sonuçta Allah’a karşı haklı çıkmamışlar mıydı?
Bakara-30. Bir zamanlar rabbin meleklere: ” ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Melekler:  “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek  olanı mı yaratacaksın. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve takdis ediyoruz.” dediler. Rabbin: “ben sizin bilmediğinizi bilirim.” dedi.
Dünya tarihinde insanların yaptığı bozgunlara ve dökülen kanlara, katliamlara bakınca meleklerin doğru söylediği anlaşılmıyor mu?
Allah evreni nasıl yarattığını da bilmiyor, önce göğü mü yoksa yeri mi yarattığını karıştırıyor:
Bakara-29.  O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.
Füssilet-9. De ki: “Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir.”
Füssilet-10. O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.
Füssilet-11. Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.
Füssilet-12. Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah’ın kanunudur.
Her iki surede de,  önce yerin sonra göğün yaratıldığı söylenmekte. Aşağıdaki ayette ise tam tersi:
Naziat/27-29.  ‘Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı.
Naziat /30-33. Ondan sonra da yerküreyi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.










0 yorum

Leave a Reply

Copyright 2013 Risale-i Ateizm All rights reserved Designed by Risale-i Ateizm